kafamda birsürü soru var. ama beni en cok kaygılandıran şey bu soruların cevabını neye ve kime göre vereceğim. örneğin "ben kimim" sorusunun cevabını ben mi vermeliyim, yoksa beni tanımlayan insanlar mı? ya da bu sorunun cevabını hangi parametreyle vereceğim. ben kimim, ağzına kadar dolu bir bardaktan memnunluk duymayan, ya da bomboş bir bardağı gördüğünde; "en azından ortada bir bardak var" diyen biriyim. yoksa ortada bardak da mı yok?
ben kimim, kendini dünyanın en önemli insanı olduğunu sanan ama bir çiçeğin solmaması için gözünü kırpmadan canını verecek biriyim. yoksa ortada çiçek de mi yok?
ben kimim, dünyanın en önemli şeyin sevebilmek olduğunu düşünen ama soyut sevgi kavramı için sevdiğini terkedecek kadar kalpsiz biriyim. yoksa ortada sevdiğim de mi yok?
peki "ben" olmadan "sen" olur mu? "ben" olmadan "biz" olur mu? eğer ki "ben"i tanımlarken bir karşıtlık yaratan "sen"i dışlayan bir tanımlama yaparsak ortada ne "ben" olur ne "sen" olur ne "biz".
bunları da dikkate alırsak:
ben senin beni etkilediğin ve beni düşündüğün ölçüde "sen"im, ben "sen"le beraber etkileşim halinde, toplama çıkarma işleminden bağımsız, çarpmadan muaf bir halde bölünmeden, itip çekiyorsak birbirimizi "biz"im.
çocukken evimizde ben sen biz yoktu, sadece babam vardı. mesela televizyon kumandamız yoktu, düzenli içen babam kumanda almayı akıl etmezdi ama kanalları değiştirmek için beni kullanırdı ya da televizyonun sesini yükseltmek için. aslında o yıllarda pek anlamamıştım ama aslında evde üç tane kumanda varmış;
ilkini evlendiğinde annemin parmağına taktığı yüzük kamuflajlı olan, diğer ikisini doğduğumuzda ben ve kardeşime taktığı isim kamuflajlı olan üç tane kumanda vardı evde. o kumandayı niye almadığını anladığımdan beri kafamda dolaşan soru "ben" neyim ya da kimim!..
niteliksiz adam
ben niteliksiz bir adamım, sadece kimse bunun farkında değil...
19 Mayıs 2011 Perşembe
17 Mayıs 2011 Salı
günlük yazmak ne kadar da zormuş. yazmaya başlarken hiç böyle olacağını tahmin etmemiştim. kendime söyleyecek ne kadar da çok şeyim varmış. hangisinden başlasam bilemiyorum. gün içinde beni etkileyen olaylar mı, gördüğüm insanlar mı, şahit olduğum diyaloglar mı, hangisinden bahsetmek gerekiyor, bilemiyorum...
bugün hiç tanımadığım bir kız ben metrobüsteyken, o boş metrobüsü beklerken gülümseyerek selam verdi. şaşırdım, ben de gayrı ihtiyarı gülümsedim ama bütün beyin kıvrımları elimde sıkarcasına zorladım hafızamı, hatırlayamadım. en fazla bizim fakultedendir diye bir yorum yapabildim. sonra bu hoşuma gitti, o kızı görür müyüm diye düşünmedim o an. hoşuma gitti çünkü çok samimi geldi. zorunda olduğu için değil içinden geldiği için gülümsemiş selam vermişti. belki yarın görücem o kızı, ama bu sefer ben gayrı samimi bi şekilde ona selam vericem. sırıtmakla gülümsemek arası bir yüz ifadesiyle onu gördüğümde, kımıldatmakla öne eğmek arasında bi hareketle başımla selam vereceğim. neden mi çünkü bugün bana doğal, içten bi gülümsemeyle selam vermişti. bunu karşılıksız bırakamam diye düşünüp, içimden gelmeden selam vereceğim. ne kadar da iç acıtıcı bir durum benim için. bakalım yarın ola hayrola.
bugün hiç tanımadığım bir kız ben metrobüsteyken, o boş metrobüsü beklerken gülümseyerek selam verdi. şaşırdım, ben de gayrı ihtiyarı gülümsedim ama bütün beyin kıvrımları elimde sıkarcasına zorladım hafızamı, hatırlayamadım. en fazla bizim fakultedendir diye bir yorum yapabildim. sonra bu hoşuma gitti, o kızı görür müyüm diye düşünmedim o an. hoşuma gitti çünkü çok samimi geldi. zorunda olduğu için değil içinden geldiği için gülümsemiş selam vermişti. belki yarın görücem o kızı, ama bu sefer ben gayrı samimi bi şekilde ona selam vericem. sırıtmakla gülümsemek arası bir yüz ifadesiyle onu gördüğümde, kımıldatmakla öne eğmek arasında bi hareketle başımla selam vereceğim. neden mi çünkü bugün bana doğal, içten bi gülümsemeyle selam vermişti. bunu karşılıksız bırakamam diye düşünüp, içimden gelmeden selam vereceğim. ne kadar da iç acıtıcı bir durum benim için. bakalım yarın ola hayrola.
16 Mayıs 2011 Pazartesi
son günlerde hayattan beklentilerim, çok radikal olmasa da değişti. değişikliğin sebepleri olarak sevgilimden ayrılmam, onun yarattığı boşluğu tanımlamakta çektiğim zorluk, insanlarla kurduğum mesafenin aynılaşması ve kendime yakınlaşmam sayılabilir.
okuduğum romanlardan daha farklı bir tat alıyorum, dinlediğim şarkılar farklı geliyor artık. bunları öylesine yazıyorum, biliyorum. herhangi bi edebi kaygım yok ama yazdıkça açılacağımı düşünüyorum. kendi bilinçaltımda gezintilere çıkmaya çalışacağım, eğer bunu başarabilirsem kendimi mutlu hissedeceğimi düşünüyorum. hayatıma dair konuşmak istediğim her şeyi yazmayı istiyorum, benim yazdıklarımı kim okur bilmiyorum ancak bildiğim kendimle sohbet etmeyeli, kendime kendi gözümle bakmayalı hayli oldu. burda bunu yapmaya çalışacağım.
uykunun iradeyle dans ettiği şu saatte galiba finali kollarına aldığı iradeyi seyirciye doğru belinden tutarak başaşağı baktıran uyku yapacak...
Kendime merhaba...
Kendime ait bir blog yaratma ihtiyacı kendini hissettirmeye başlayalı çok olmuştu aslında. adı ne olsun diye çok düşünmedim, blog adresini fransızca olması bir tercih meselesi elbette. Bu tercihi de ileri ki günlerde yazmayı düşünüyorum. Günlük yazma hem yazma alışkanlığını gösterir, hem de gelecekte bakıldığında; nasıldım, şimdi nasılım ve bu duruma nasıl geldim sorularına cevap aramaktır. Ama ben ne yazma alışkanığına sahip biriyim ne de yaşadıklarımı herkesten saklayıp gelecekte nasıl bir insandım sorusuna cevap arıyorum... Kendime yalan söylememek için yazıyorum günlüğümü, kendime hesap sormadan ve kimseye de bu fırsatı vermeden. Klişe bir günlük olmayacak. Geri dönüşleri ve ileriye devreden hayaller olacak. Bazen günde birden fazla "günlük" yazacağım, bazen bir hafta yazamayacağım, bunu şimdiden söyliyeyim...
Kaydol:
Yorumlar (Atom)